SEPTEMBER 21, 2019

                                        DURUKAN DUDU

anadolumera5-720x320-1.jpg

“Bir uygulamanın onarıcı tarım olması için biyolojik/ekolojik göstergeleri iyileştiriyor, toprağa karbon gömüyor olması lazım. Bunun üstüne adil üretim ve ticareti, birtakım öznel ve hoşumuza gidecek ideolojik düzlemler daha koyuyorsa, ne güzel. Ama somut ekolojik onarım olmadan, onarıcı tarım olmaz.’

onarici-tarim.webp

Kendi hafızamla yetinmedim, internet arama motoruna da sordum: “Onarıcı tarım”kavramı, kamusal alanda ilk defa 2015 yılında kullanılmış görünüyor. Heinrich Boell Stiftung Derneği için yazdığım şu yazıda. 4 yaşında diyelim kabaca.

Aradan geçen dört senede, hala büyük kitlelere ulaşmamış olsa da, hızla ivmelenmiş bir kavrayıştan ve kavramdan bahsediyoruz. Türkiye’ye özgü (olmasa da has) şartlar altında yeşermeyi, filiz sürmeyi başarmış bir tohumdan. Hatta arada ortaokul ödevlerine bile girmiş.

Bu yazıyı yazmadan sadece bir akşam önce, son derece mütevazi sosyal medya hesaplarımdan yaptığım “kalabalık-röportaj” teklifime ses verip sorularını yönelten 12 kişinin varlığı da bu kanımı güçlendiriyor. Anadolu Meraları’nı (ortalama ayda bir paylaşımlarımıza rağmen) takip eden insanların sayısı, Anadolu’nun bir köşesinde tanıyıp, yanımıza gelip “beraber çalışalım” diyen bakanlık çalışanları, desteğini esirgemeyen kurum ve bireyler, etrafımızda artan sayıda eğitim, söylem, “hashtag”lar… Dünyanın ve insanlığın tam da en fazla ihtiyaç duyduğu dönemde palazlanan bu küresel hareketin geleceği için küçük ve çok anlamlı göstergeler.

Tabi, bir tohumun filiz vermiş olması, sadece filiz vermiş olduğunu gösterir. Büyüyerek kendisini gerçekleştirmesini sağlayacağınız şartları oluşturmaya devam etmek, Türkiye’de çoğunlukla kaçma eğiliminde olduğumuz bir sorumluluk. Ya da bireysel zayıflıklarımızın yol açtığı saplantılarla giriştiğimiz…

Dün, İklim Grevi’nin de ilk günüydü. Tüm insanlık olarak hem en önemli hem de en acil (ki bu ikisi birden nadiren gerçekleşir) meselemiz olan iklim değişikliği konusunda onarıcı tarım, bunu 2000’li yılları klasik anlamda iklim aktivisti olarak geçirmiş bir birey olarak “içeriden” söylüyorum, hayati öneme sahip. Öyle ki, en az fosil yakıtların toprak altında bırakılması, kullanılmaması kadar önemli. Ayrıca, hareketin sosyo-kültürel olarak pek konuşamadığı kesimlere ulaşması, özellikle kırsaldaki üreticiyi “iklim kahramanı” haline getirerek içermesi, toplumsal kutuplaşmaları kırması için de bu çok önemli. Henüz Türkiye’ye tam gelmemiş olsa da, ABD ve biraz da Avrupa’da galebe çalan “sol-sağ” (daha doğrusu, post-modern – modern) kavgalarının iklime de yansıdığını gördükçe, “durun ey ahali, saçmalamayı bırakın” çağrısını yapma gücüne sahip ender alanlardan biri, onarıcı tarım.

Bu uzunca girişten sonra, girişelim yavaştan.

fd5ae5_324bef7a139f4361834330ab88381c62_mv2.webp

Onarıcı tarım nedir?

“İnsan tüketimi için en sağlıklı, besleyici ve kaliteli gıdayı üretirken, ekosistemleri (yani doğayı) olabilecekleri en yüksek zenginlik, çeşitlilik ve hayat-doluluk seviyesine çıkarmamızı sağlayan yöntemlere onarıcı tarım diyoruz.

Bunun mümkün olduğunu, “sürdürülebilirlik” çukurunda kalmamızın teknik olarak da algısal olarak da yanlış olduğunu, insan ve insan-dışı-doğa arasındaki ilişkinin “kazan-kazan” olabileceğini idrak etmemizi sağlayan paradigma değişikliğine onarıcı tarım algısıyla ve olgusuyla varıyoruz.

İnsanlığın tarihinden bugüne ekosistemler (doğa) üzerinde en fazla etki yarattığı alan olan tarımı gerçekleştiren çiftçilerin iklimin, biyolojik çeşitliliğin, suyun devamlılığının (bir zamanlar ve kısmen hala, çevreciler tarafından düşünüldüğü gibi) düşmanı değil en güçlü neferi olmasını sağlayan toplumsal harekete onarıcı tarım diyoruz.

Yani, üç farklı boyutta (yöntem, paradigma ve toplumsal hareket) onarıcı tarım yapılabilir. Ancak “yöntemler” kısmı, tüm bu alanın çekirdeği.

Neye onarıcı tarım denir? Sertifikası, denetimi var mı?