SEPTEMBER 27, 2019

                                        DURUKAN DUDU

fd5ae5_127b5ae08e074537adb3a3dade6eba2d_mv2.webp

‘Örgütleme deyince de, son derece basit bir süreçten bahsediyorum: ‘Ben yapıyorum. Sen de dahil olsana?’ sorusu. Devamı çok kolay gelen bir süreç bu.’

“Kalabalık fonlama” kavramından apartarak “kalabalık-röportaj” deyiverdiğim bu yazma şeklini sevdim. Yazanla okuyan arasındaki bağı güçlendirmesinin yanı sıra, tezgaha konvansiyonel ürün getiren pazarcıdan çok, aldığı siparişleri teslime götüren onarıcı çiftçi gibi hissettiriyor insana. Çok güzel histir bu ikincisi, üretici yani satıcı ya da türetici yani alıcı tarafında bulunmanızı tavsiye ederim. Yaptığınız alışverişin bir para takasının ötesinde dünyanın geleceğini belirleyen bir proje olduğunu hissettirir. Dahası, anonimlerle dolu bu dünyada, sizin istekleriniz, eleştirileriniz ve talepleriniz doğrultusunda, bunlar düşünülerek üretilmiş bir şey vardır sonunda.

Cüzdanınızdaki paranın miktarıyla orantılı, “pazarın olası büyüklüğünden” bağımsız bir bireysinizdir. Elinizde tuttuğunuz gıda, esaslı bir diyalog sonucunda üretilmiştir. Sizi kitle olarak gören ama çok özelmişsiniz gibi konuşan konvansiyonel ve anonim olanın aksine, sizi birey olarak gören, “velinimetimizdir! Her zaman haklıdır!” yaltaklanmalarına girmeden eşit diyalog kuran bir samimidir.

Tüketici olarak ne yapmalı, nelere dikkat edilmeli? sorusundan devam edeyim o halde. Tüketici yerine “türetici” denir bizim camiada, yukarıda anlattığım saiklerle ve anlayışla. Türeticilere ilk aşamada üç temel ve basit önerim var:

A) Haftalık, aylık veya yıllık bazda, hangi gıdayı ne kadar tükettiğinizi hesaplayın. Bu ilk başta çok zor gibi gelebilir, ama bir akşamınızı (ya da işten metrobüsle dönüş yolculuğunuzu mesela) son derece keyifle geçirmenizi sağlayacak kısacık bir zaman alır. Pratik anlamda üç şahane etkisi olur:

1) Beslenme tarzınız, (varsa) yapmak istediğiniz diyetler, yaklaşmak istediğiniz gıda gruplarıyla mevcut durumunuzu anlamınızı sağlar. Örneğin, ilginizi çeken **paleo diyetine** yaraşacak kadar işlenmemiş fındık-ceviz yemediğinizi, **keto diyetine** uygun olacak kadar proteine erişemediğinizi, keyifli bir **akdeniz diyetine** yakışacak ot çeşitliliği ve kaliteli zeytinyağına aslında sahip olmadığınızı fark ettirir. Daha doğrusu, bu düzlemde hayatınızın girdilerini hangi noktalarda iyileştirebileceğinizi.

2) Tükettiğiniz gıda kalemleri içinde haftalık alınması gerekenler olduğu gibi, aylık bazda alınması mümkün olanlar da var. Hatta bir yıl boyunca dayanabilen bir çok ürün çeşidi de var. Bunları tespit ettiğinizde, örneğin yılda ne kadar ceviz yediğinizi (ya da yemek istediğinizi) gördüğünüzde, şöyle bir mucize gerçekleşir: Onarıcı tarımla veya en azından temiz (ilaçsız, gübresiz) tarımla şahane ceviz üreten bir üretici bulmanız ve kendisinden yıllık tüketiminize denk gelen, misal 50 kg kabuklu cevizi alacaksınız. Arama, anlaşma, para gönderme, kargo vb. işlerle sadece bir kez uğraşarak. Üstelik bu son derece kaliteli cevizin, marketten ve hatta pazardan aldığınız “normal” cevizden bile daha ucuza geldiğini gözlemleyeceksiniz. “Onarıcı tarım ürünleri çok pahalı” yakınmasına karşı en temel eylemdir bu.   Üstüne, istediğiniz akşamlarda ailecek ya da arkadaşlarınızla oturup sohbet ederek beraber üretim yapabileceğiniz güzel bir uğraş.   Bu anlattığım “toptan alım” süreci, bir çok ürün için geçerli. Kötü zeytinyağından daha ucuza, üstün kaliteli zeytinyağına böyle ulaşabilirsiniz örneğin. İki kişi ve üstündeki bir çok haneye önereceğim gibi bir derin dondurucuya da sahipseniz, onarıcı tarımla üretilmiş besleyici gıdaya ulaşmak hem daha ucuz, hem de daha kolay hale gelecektir.   3) Onarıcı tarım yapan üreticilerin işini kolaylaştırmış olursunuz. En sevdikleri türetici sizsinizdir artık – ne istediğini bilen, maliyetleri azaltan şekilde “nadir ama büyük siparişlerle” hareket eden, bu keyifli ve radikal alışveriş örüntüleri sayesinde etraflarındaki insanları da türetici olmaya özendiren…

B) Onarıcı gıdanızı alacağınız kişi veya kuruma, gıdanın onarıcı etkisini somut olarak anlatmasını isteyin. Hangi ekolojik döngüyü nasıl iyileştirdiğini bir takım sayılarla açıklamasını rica edin. Bu verileri henüz paylaşamıyorsa, nedenini sorun.

Bu sorulara cevap almak Türkiye’de henüz pek mümkün değil. Ama olacak, bunu kendimden emin bir ses tonuyla söyleyebilirim. Türeticilerin böyle sorgulamalar yapması da en kritik etmenlerden biri.

C) Gıda alma süreçlerinizde etrafınızı da örgütleyin. Onarıcı tarım gibi henüz filizlenme aşamasında olan bir alanda, bir kaç kişinin, etrafındaki bir kaç kişiyi örgütlemesi bile büyük fark yaratıyor. Bunu, “türeticibaşı” modelini uyguladığımız SafiMera sayesinde doğrudan deneyimliyoruz. Var olmakla olamamak arasındaki fark, abartısız.

Örgütleme deyince de, son derece basit bir süreçten bahsediyorum: “Ben yapıyorum. Sen de dahil olsana?” sorusu. Devamı çok kolay gelen bir süreç bu. Bunun yanı sıra veya bununla birlikte, mevcut örgütlenmelere de dahil olabilirsiniz. Büyük şehirlerde kurulan gıda kooperatifleri ve gıda ağlarına bir ufak internet aramasıyla ulaşabilirsiniz. Bu ağlarda “onarıcı tarım” söyleminin odakta olduğunu varsayarak hareket etmeyin ama; her ağın söylemi, odağı ve önceliği farklı olabiliyor. “Sendikalaşmış çiftçi” olmayı başat şart olarak alan da var, “yakınlarda üretim yapan aile işletmesini” kriter alan da. Diğer bir deyişle, “doğru gıda” tanımı sanılan ve umulabileceği kadar müşterek değil.

Hükümetlerin ve kamu kurumlarının onarıcı tarıma bakışı nasıl?

Kısa cevap: Beş sene öncesine göre ilgi, müthiş arttı.

Bunda, beş sene öncesine kadar, onarıcı tarım konusunu odağına almış insan sayısının yedi haneyi geçmemiş olması da önemli bir etken. “Onarıcı tarım” kelime öbeğinin yerleşip literatüre girmesinden önce, bir kaç bin üyeli facebook grupları vardı sadece üç-dört yıl önce.

Dünyada devlet ve uluslararası kurumlar düzeyinde ABD, Avrupa ve Avustralya merkezli bir hareketlenmeden bahsedebiliriz. Avustralya’nın en büyük avantajı, çok geniş alanlara yayılan **“ranch”**lere (çok büyük ölçekli, düşük verimlilikli, sadece otlatma yapılan çiftlikler) sahip olması. Bu yüzden 100 çiftçi (rancher) bir yöntemi uygulamaya başladığında, toplamda 1 milyon hektar, yani 10.000 km2’lik bir tarım arazisinden bahsediyoruz. Bu da önce yerel, ardından da ulusal karar alıcıların gündemine girmek anlamına geliyor. Avustralya’da toprağın organik maddesini arttıran çiftçilere yönelik “karbon kredisi” uygulamasının mevzuata girme tarihi 2011. Yıllar içinde bunların yönetmelikleri, değişiklikler ve uygulama kılavuzları hazırlanmış. 10 senelik ölçüm aralıklarıyla, topraktaki organik maddeyi (yani karbonu) arttırdığını kanıtlayan çiftçilere Çevre Fonu üzerinden ödeme yapılacak.

ABD’de de benzer girişimler var. Ölçüm aralıklarının kısaltılması gerekiyor ama. Çünkü ilk resmi döngünün 10 yıl sonra tamamlanması demek, bu uygulamaların anaakıma tesirinin 20-30 yıl gibi süreçlere yayılması demek. Bu da mevcut iklim krizinde sahip olmadığımız bir zaman aralığı.

onarici2.jpg

Avrupa Komisyonu’nda da, kamuoyunda artan farkındalığı takiben alt-kurullar kuruldu. Bunlar henüz yüksek sesle ilan edilen oluşumlar değil. Bendeniz bazı süreçlerine dahil olduğum için biliyorum, geldiği noktayı da yakından takip edemedim. Ancak kısa süre içerisinde bu konuda pilot projeler çıkacağına kesin gözüyle bakabiliriz.

Bütün bu örneklerin ortak noktasında çok önemli bir ders var: Önce çiftçiler uyguluyor, kamuoyu haberdar oluyor. Kamu kurumları ve hükümetler sonra dahil oluyor. Yönetişim süreçleri ne kadar etkin olursa olsun, dünyanın her yerinde bu böyle. Kurumlar toplumu, girişimcileri, oluşumları takip ediyor yani, tam tersi değil. Türkiye’de yerel tohumdan organik tarıma kadar bir çok süreçte de bunu gözlemledik.